1981 yılının son ayının son yarısında doğmuşum. Aralık doğumlu çocuğa sahip olan her anne baba gibi, benim ailem de acaba çocuğumu okula ne zaman göndersem sorununu yaşamış.

Bu, sorunun ebeveynler perspektifi.

Gelelim, bir çocuğun perspektifine. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak açıklamaya çalışacağım. Şu an matematik öğretmenliği alanında akademisyenlik yapıyorum. Yani matematiğin nasıl daha iyi öğretilebileceğine yönelik araştırmalar gerçekleştiriyorum. Hep mi matematik ile aram iyiydi diye sorarsanız, hazır olun: 1986 Eylül ile 1989 Mart arası matematik benim kabusumdu, tıpkı çoğu çocuğun olduğu gibi. Sadece kabus olmakla kalmazdı, yapamazdım beceremezdim bir türlü.

  • yapamıyorum

305 işkencesi

3. sınıfta öğretmenimin üç basamaklı, onluk hanesinde sıfır olan bir sayıyı okuduğunu ve bizim yazmamızı istediğini hatırlıyorum. Örnek verecek olursam, üç yüz beş gibi bir sayı. Küçük kağıtlara yazdırır ve onları toplardı. Benim için o kağıtlara o sayıyı yazmak işkencelerin en büyüğüydü, çünkü yapamazdım, çünkü anlayamazdım; 355, 535 hangisi aklıma gelirse yazardım, içinde 3 ve 5’in olduğunu biliyordum sadece.

Öğretmenimizin kağıtlara bakarken ki yüz ifadesini asla unutamam. Hımm, evet, olmuş diye diğer arkadaşlarımın kağıdını değerlendirirken, benim kağıdıma geldiğini anladığım bir surat buruşturma ifadesi belirmişti. O an, yer yarılsa da içine nasıl girsem düşünceleri ile suratımdaki kırmızılık hissi arasında cebelleşiyordum. Neyse ki o an zil çaldı ve ben vınnn teneffüse.

Teneffüste arkadaşlarım, öğretmenin kağıdın sahibini bildiğini ve ona ulaşacağını söylediğini söylemesi ile derse girme şevkim de iyice kırılmıştı. Gel zaman git zaman annem beni başka bir öğretmen ile tanıştırdı ve o öğretmen yaşımın küçük olmasından kaynaklı geçici bir sorun yaşadığımı iletti. Sonunda çok geçmeden akranlarıma yetiştim ve matematiğimi de çok ilerlettim (bugünlere gelebildiğime göre).

  • başardım

Bir araştırma

İşin bir de bilimsel perspektifi var. Hep sorarlar ya, çocuğu okula ne zaman göndersem diye. İşte yanıta ışık tutmak için bir araştırmayı size sunuyorum: Ta ta taaaa, araştırmanın aslı için tıklayınız. Outliers kitabında araştırma birebir şu cümleler ile açıklanmış:

Yakın zamanda iki ekonomist Kelly Bedard ve Elizabeth Dhuey, TIMMS * (Trends in International Mathematics and Science Study) olarak adlandırılan testlerin sonuçlarıyla çocukların doğdukları aylar arasındaki ilişkiyi incelediler. Dördüncü sınıf öğrencileri arasında yaşça en büyük çocukların aldığı sonuçların en küçüklere göre 100 üzerinden 4 ile 12 puan daha iyi olduğunu gördüler. Dhuey’in açıkladığı gibi, bu “çok büyük bir etki”. Bu durum şu anlama geliyor; zihinsel açıdan eşdeğer, ancak doğum günler sınır olarak kabul edilen tarihin iki ayrı ucunda kalan iki dördüncü sınıf öğrencisi söz konusu olduğunda, yaşça büyük olan öğrenci 100 üzerinden 80 alırken, küçük olan 68 alabilecektir.

“Tıpkı sporda olduğu gibi” diyor Dhuey. “Yetenek sınıflandırmasını küçük yaşta yapıyoruz. İleri okuma gruplarımız ve ileri matematik gruplarımız var. Çocukları erken yaşta, anaokulunda ve birinci sınıfta değerlendirdiğimizde, öğretmenler yetenek ile yaşı karıştırıyor. Ve yaşça daha büyük olan çocukları, daha iyi bir eğitim aldıkları ileri seviyeye yerleştiriyorlar; ertesi yıl yine aynı şey oluyor ve bu kez daha da başarılı oluyorlar. Bunun yaşanmadığını gördüğümüz tek ülke Danimarka. 10 yaşına kadar hiçbir yetenek sınıflandırmasına gitmedikleri bir ulusal politikaları var.” Danimarka yaşın getirdiği farklılıklar eşitlenene kadar seçme kararlarına yönelmiyor.

Outliers, Malcolm Gladwell, s.29

Peki ya Üniversite?

Dhuey ve Bedard aynı analizi tekrar yaptılar; ancak bu kez sadece üniversiteye baktılar. Ne mi buldular? ABD’de lise sonrası en yüksek katılım oranına sahip eğitim kurumları olan dört yıllık üniversitelerde sınıflarında yaşça en küçük gruba dâhil olan öğrenciler ortalamanın yaklaşık %11,6 altında kalıyor. Başlangıçtaki o fark zamanla yok olmuyor. Varlığını koruyor. Ve o ilk dezavantaj binlerce öğrenci için üniversiteye gitmekle gitmemek ve ara sınıfta gerçek başarı şansına sahip olmakla olmamak arasındaki fark anlamına geliyor.

Outliers, Malcolm Gladwell, s.30

Şimdi varın siz değerlendirin okula ne zaman göndersem durumunu. Ekim, Kasım ya da Aralık doğumlu çocukların imtihanını. Burada, çocuğunuzu okula erken gönderin ya da göndermeyin diye bir öneri sunmuyorum. Erken gönderirseniz çocuğunuz zorluk yaşayabilir, atlatabilir de diyorum. Belki de hiç yaşamayacak, belki de uzun süre atlatamayacak da diyorum. Bunu kestirebilmek çok güç de diyorum. Bunun kararını vermek, çok iyi bir gözleme dayanır diyorum. Önce kendinize, sonra okul öncesi öğretmenleri gibi profesyonellerin gözlemine güvenin diyorum. Diyorum da diyorum…

Sonuç

Çocuğunuz yılın son aylarında doğduysa ve siz onu okula erken başlatıp başlatmama konusunda kararsızsanız; kendi gözlemleriniz ve öğretmen gözlemleri de hala yetmediyse yapılan araştırmayı iyice inceleyin derim. Bir de işin bilimsel yanını bütünüyle göz önüne alın. Mesela şu açılardan da düşünün: Benim ülkem için bu sonuçlar anlamlı mı? Anlamlı olmasa bile bana bir şeyler söyleyebilir mi? Her açıdan tartın, değerlendirin, öyle karar verin…

*Normalde TIMMS çalışmalarında Türkiye de yer almaktadır, fakat araştırma kapsamından çıkarılmış. Çünkü ülke olarak o yıl öğrencilerimiz okula hep geç başlamış:)


0 yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir